Vatandaşlarına silah veren ama sağlık hizmeti vermeyen bir toplum. Ölümcül şiddetin bir erdem düzeyine yükseldiği ve şefkatin bir zaaf olduğu düşünülen bir toplum. Şiddetle doğmuş ve tarihi boyunca şiddetle ayakta kalmış bir toplum.
Bu ülke, kitlesel silahlı saldırıların olağan hale geldiği ABD. Gelişen bu tablo özgürlükler ülkesinin, kendisiyle hiç bu kadar savaş halinde olmadığını ve temsil ettiği değerlerin bir toplumsal patlamaya doğru ilerlediğini düşündürüyor.
Bu kör şiddetin son örneği, Texas’ta bir ilkokulda meydana geldi. Saldırgan, tıpkı 14 Mayıs’ta Buffalo’da 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırıyı düzenleyen Payton Grendon gibi, sadece 18 yaşındaydı. Texas’taki silahlı saldırgan Salvador Ramos, olay yerinde polis tarafından öldürüldü. Ne yazık ki, o ana kadar saldırgan; 19 öğrenci ve iki öğretmenin ölümüne neden oldu. Sadece bu hayatlar değil, onları sevenlerin hayatları da söndü.
Bu, düzenli hale gelen kitlesel silahlı saldırı olayları, ölümcül şiddetin ve savaşın uzun zamandır egemen olduğu bir kültürün en vahşi dışa vurumları. Silah kültürüne sahip olmak güç, cesaret ve özgürlüğün bir simgesi olarak görülüyor. Hollywood, öldürme yeteneğinin ve bunu pişmanlık göstermeden yapmanın kahramanca ve onurlu bir şey olarak gösterildiği bu kültürel değerleri, çektiği yüzlerce filmle güçlendiriyor.
Hollywood, Amerika’nın “özgürlüklerine” kast edilen ve böylece köşeye sıkışan bir kurban ülke olduğu filmlerin seri üretimini yapıyor. Bu mesaj, “topluma karşı kendini kurban hissetme” derecesinde bir hınç duyan ve bir silah satın almanın çok kolay olduğu bir toplumda yaşayan; psikolojik zorluklar yaşayan genç erkeklere yoğun olarak verildiğinde, felakete davetiye çıkarmış olursunuz.
Bu tespit, Hollywood’u bu olgunun tek sorumlusu olarak suçlamak anlamına gelmiyor. Ancak Hollywood, dünyanın geri kalanına Amerika’nın kim olduğunu, neyi temsil ettiğini ve anlamını nereden ve nasıl aldığını yansıtan bir ayna.
ABD birkaç yıldır yaşadığım ve iyi bildiğim bir ülke. Zamanımın büyük kısmını Hollywood ve civarında geçirdim ve en son 2016’da Hollywood’u ziyaret ettiğimde, durumun bu kadar kötüleşmiş olması beni oldukça şaşırttı.
Hollywood’un mitik yıldızlı caddelerinin, yıkık insanlar okyanusuna dönmüş olduğunu gördüm. Evsizlerin ve psikolojik desteğe ihtiyaç duyan insanların yığınsal olarak sömürgeleştirildiği; başarısızlığı cezalandıran ve başarıya tapan toplumsal değerler…
Bütün Amerika’da yoksulların, mazlumların ve hastaların kendi kaderlerine terkedilmesi öyle vahşi ve acımasız bir nokta ki, bunun insani sonuçları Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri kitabına yeni bir anlam kattı.
Amerika, yoksulları sömürgeleştirilmiş bir halk durumunda. Tam da bu yüzden, Malcolm X’in “eğer Kongo’da ne olduğunu anlamıyorsanız Mississippi’de olan bitenleri de anlayamazsınız” iddiası onun en inandırıcı iddialarından biri olmaya devam ediyor.
ABD Başkanı Joe Biden Texas katliamına tepki olarak zorunlu bir resmi konuşma yaptı. Biden, ülkenin silah kontrol yasalarının sıkılaştırılması için harekete geçilmesi çağrısında bulundu ve nihayet Kongre’yi silah lobisine karşı çıkmaya çağırdı.
Amerikan hükümetinin silahlı şiddet salgınıyla mücadele etmek için gerekli olan karar alma ve harekete geçme iktidarsızlığı, çökmüş bir siyasi sistemin göstergesi.
Aslında, silah lobisi tarafından finanse edilen yada doğrudan satın alınan Kongre üyeleri nedeniyle, bir ulusun çocuklarını okullarında korumak için gerekli olanı yapamaması karşısında ne söylenebilir?
Üstelik de bu ülke, Ukrayna ve diğer ülkelere milyonlarca dolarlık askeri yardımı tereddütsüz şekilde ve hiç karşı çıkan olmadan göndermeye onay veren bir sisteme sahipse…