ABD-AB Ticaret ve Teknoloji Konseyi’nin geçtiğimiz Pazar ve Pazartesi günleri Paris’te düzenlenen ikinci toplantısında, iki taraftan yetkililer; ticaret ve teknoloji başlıklarında transatlantik bağlarını ve işbirliğini güçlendirme ve tedarik zincirlerinin esnekliği ile ilgili riskleri azaltmak için birlikte çalışma sözü verdi. COVID-19 pandemisinin tedarik zincirlerini zorlaması nedeniyle, bu oldukça anlaşılabilir bir çerçeve olarak görünüyor.
Ancak yine de tedarik zincirleri sorununu çözmek için toplantıda önerilen yöntemler ve toplantıdan sonra yayınlanan ortak açıklamanın üslubu şaşkınlık verici. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, güneş enerjisi tedarik zinciri esnekliğini artırmak için ülke içinde ve başka bölgelerde alternatif güneş enerjisi tedarik zincirlerinin geliştirilmesini destekleyecek. Bu desteğe, Hindistan’da üretim kapasitesi inşa etmek için ABD Kalkınma Finansmanı Kurumu aracılığıyla, yakın zamanda yapılan bir borç finansmanı duyurusu da dahil.
ABD son yıllarda ticaret ve teknoloji alanlarında Çin’den ayrışmak için hiçbir çabadan kaçınmadı. Üstelik ABD, diğer ekonomileri de aynı tutumu almaya ikna etmeye, kandırmaya ya da zorlamaya çalışıyor. Çin, şu anda tüm fotovoltaik güneş paneli üretim süreçlerinde hakim konumda. Üstelik ülkenin üretim sürecinin tüm aşamalarındaki kapasitesi, diğer herhangi bir ülkeden çok daha hızlı büyüyor. Yani ABD’nin bu adımı açıkça Çin’in önemli bir küresel endüstri zincirinden çıkarılmasını hedefliyor.
Toplantı, Avrupalı liderlerin ticaret ve ekonomi politikalarının Washington’daki Soğuk Savaş zihniyeti tarafından yanlış yönlendirilmesine karşı dikkatli olmaları gerektiğini gösterdi. Ortak bildiri, Washington’un “değerler diplomasi”sini karakterize eden ve “özgürlük, demokrasi ve insan haklarına saygı”ya ortak bağlılığı tekrar eden klişe cümlelerle dolu.
Eylemlerinin başka ülkeler üzerinde yaratabileceği sonuçları korkunç bir şekilde göz ardı ederek taraflar, ikili ticaret ve yatırım ilişkilerinden, ortak teknoloji liderliğinden, transatlantik güvenlik ortaklığından ve “ortak demokratik değerlerinden” hareket ederek kendi vatandaşlarını korumaya söz veriyor.
Tedarik zinciri kopukluklarının nedeni konusunda, kendi suçlarını umursamaz bir şekilde reddeden ve “Rusya’nın saldırganlığı”nı tek neden olarak gösteren açıklamalar da dikkat çekici. Açıklamaya hakim olan kendini beğenmişlik ve kibir, çok taraflı kurallara dayalı düzeni ve uluslararası hukukun temel ilkelerini tehdit eden aktörlere karşı çıkmaya devam edecekleri iddiasında doruğa ulaşıyor. Bu ülkelerin kendilerini nasıl kınayacaklarını düşünmek eğlenceli olsa da, açık gerçek şu ki, sonuç belgesi Batı’daki politikacılar arasında hüküm süren zehirli Soğuk Savaş zihniyetinin bir başka kanıtı.
Avrupa Birliği’nin en büyük ticaret ortağı olarak Çin, adil ticaret uygulamalarına sadık kalarak ve Avrupalı yatırımcılar için Çin’in geniş iç pazarına daha fazla erişim sağlayarak, karşılıklı yarar getiren ticari ve ekonomik ilişkilerinin sağlıklı gelişimini teşvik etmeye kararlı.
Şu an Washington tarafından pazarlanan değerlerin kokuşmuş pisliğiyle sarhoş gibi görünen AB’nin, aklını başına toplaması ve ABD’yle güçlendirmekte olduğu transatlantik bağların dostluk değil, itaat bağı olduğunu anlamasını umut etmek dışında bir seçenek yok.